İNTERNETTE ŞARKIŞLANIN SESİ ŞARKIŞLA FM

Gürçayır 2018 Nüfusu Toplam : 1.965 Erkek : 941 Kadın : 1.024

SİVAS HABERLERİ

14 Mart 2012 Çarşamba

Osmanlı Ne Büyük Bir Medeniyetmiş

Osmanlı Büyük Bir Medeniyetmiş

Prof. İhsan Süreyya Sırma Mekke Nedvet'ül Hac şurasında anlattığı Surre-i Hümayun konusunu Viyana'da bizlere de anlattı.


Her yıl hac mevsiminde, Mekke’de gerçekleşen “Nedvet`ül Hac” ismiyle mâlum geleneksel Şûra’nın bu seneki konusu “Hac Kafileleri” idi. Hac Bakanlığı tarafından organize edilen ve ulemadan 100 kişinin katıldığı programa, Türkiye’den davetli olan 3 isimden biri de, “Osmanlı Döneminde Hac’da Güvenlik” konusunu anlatmak üzere Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma idi. Dinlediğimizde, bizlere yeniden “Osmanlı büyük medeniyetmiş” dedirten ve aylarca yapılan hazırlık ve arşiv çalışmasının ürünü olan bu tebliğden kesitleri paylaşmak arzu ettik.İhsan Süreyya Sırma
Öncelikle her dönem ve zamanın kendine özgü süregelen bir güvenlik sorunu olmuştur. Tarihi Habil ve Kabil’e kadar uzanan bir süreçtir aslında bu. Yol kesen eşkiyalar olmasa da günümüzde, hiç olmadığı kadar hapishane var belki de. Ve insan arttıkça zorlaşan asayiş kontrolü. Hele de bir hafta içinde mevcut nüfusunun kat kat fazlasını ağırlamak durumunda olan bir şehir için ve hele de o dönemde 5- 6 aylık bir yolculuk sonrası varılan bir menzil için.
Harem’den Haremeyn’e
Cahiliye döneminde Kureyş kabilesinin sorumluluğunda olan Mekke güvenliği, sonrasında Emeviler ve Abbasiler’e ve Yavuz Sultan Selim’in, kendisine de ‘Hadim’ül Haremeyn’ sıfatını verdiği Mısır seferi sonrası Osmanlı devletine geçmiş. Yıldırım Beyazıt döneminde de Surre alayına rastlanmakta ve bu, Sultan Abdülhamit’in Hicaz demiryolu projesine kadar uzanmakta. Her yıl tertip edilen Surre-i Hümâyûn’da İstanbul’dan gidecek tüm hacılarla birlikte, çeşitli hediyeler, en meşhur hattatların elinden çıkmış eserler, Mekke, Medine ve Kudüs’e gitmek üzere katır ve develere yüklenerek kervan yola çıkardı.
Ve kadim şehir Üsküdar… Sürre Alayı İstanbul’daki hacı kafilesi ile Üsküdar’ın Harem semtinde toplanır. Harem’den Harameyn’e yolculuk başlar. Yol boyu geçilecek güzergâhlarda diğer şehirlerin hacıları dâhil olur. Kervanda binek olarak deve ve katır vardır.
50 kilometrede bir han
Kervan, hiç duraklamadan 50 km gidebilir ancak. Her 50 km’de konaklanacak mekânlar hazırlanmıştır Devlet-i Aliye tarafından. Birçok Anadolu şehrinde bulunan özellikle büyük hanlar, Surre Alayını misafir etmektedir. Kervanın başında Şeyhül İslam tarafından teklif veya tayin edilen bir “Emirü’l Hac” da bulunur mutlaka. Seçilen görevliler sadece İstanbul ve Anadolu’dan değildir. Ürdün, Halep ve Şam’dan gelen görevli askerler de olur, bunlara da “çerdeci” denirdi.


 
Sürre Alayı
 
 
 
 
 
 
 


Binlerce kişinin bulunduğu ve aylarca sürecek bir yolculukta asayişin sağlanması için, devlet her sene belirli sayıda asker tayin eder, ki güvenliğin teslim edildiği bu askerlere çok ehemmiyet verilir. Yolculukta olası bir sorun çıkarmalarını engellemek için, maaşları erkenden ve yüklü miktarda verilir. Bu konuda Padişahın bizzat emri vardır.
Eşkıya yol kesmesin diye
İstanbul’dan çıkılan bu kutlu yolculuğun, İstanbul-Şam arası gündüz yol alınıp gece dinlenerek geçirilirken, Şam’dan sonra ise bunun tersi olurdu. Zira sıcaklar arttığı için gece yolculuk daha kolaylaşırdı. Ekseriyetle kutlu yolculuk Recep ayında başlardı. Yolculuk boyu elçiler vasıtasıyla, devlet kervandan sürekli haberdar olur, nerede ne kadar zayiat var takip ederdi. Özellikle dar geçitlerin olduğu belli bölgelerde eşkıya tehlikesi had safhadaydı, olası tehlike devlet görevlileri tarafından engellenirdi.
Bazen o bölgede etkin olan toprak ağalarına, Padişah nişanı veya para gönderilerek, o kişinin arazisinde bir eşkıyaya rastlanmayacağının garantisi alınırdı. Bu olaya “urban” denirdi.
5-6 aylık bir yolculuk, binlerce yolcu… Hastalanan, ölen, Anadolu’da kalan, Şam’da bırakılan… Devlet her durumdan haberdar olur ve bunlar Takvim-i Vakai isimli gazetede yayınlanır, İstanbul’da çıkarılan bu gazete vilayetlere gönderilerek, kişinin ailesi durumdan haberdar olurdu.
Gayrimüslim hacılardan da Devlet sorumluydu
Büyük devlet olmak burada kendini gösteriyor işte. Devlet-i Aliyye-i Osmaniye tüm hacıların güvenliğini üstlenmişti. Öyle ki Kudüs’e giden ‘Makdisi’ veya ‘Muksı’ ismi verilen gayrimüslim hacıların, Van’daki Akdamar Kilisesine Hac için giden Ermeni hacıların da güvenliği devlet teminatındaydı.
Ehl-i Şia mezhebine mensup hacılar, Ehl-i Sünnet hacıları tarafından dışlanır ve aralarında zaman zaman problem çıkardı. Bunun üzerine İran devletinin de talebiyle, Caferi ve Zeydi hacılar için yoğun güvenlik önlemleri alınırdı. İran’dan gelen hacıların güzergahı olan Malatya’da, konaklayacakları ayrı hanlar bulunurdu. Hatta mezhep farklılığından dolayı Ehl-i Şia hacılarına zarar veren, Divan-ı Harbi Örfî’de yargılanırdı.
Farklı ülkelerde yaşayan Müslümanlar da alaya dâhil edilirdi. Yaşadıkları coğrafya sebebiyle bazı adet ve geleneklerinin farklı oluşundan dolayı dışlanmamalarını sağlamak için devlet onlara çeşitli imkânlar oluşturuyor ve kimsenin diğerinin âdetine müdahil olamaması için uyarıyorlardı. Hama ve Humnus bölgesinde yaşayan Türkmenler de, kervanın önünü keserek zorluk çıkardıkları için, Padişah fermanıyla, o bölge Türkmenlerine Hac mevsiminde bölgelerinden hareket etme yasağı getirilmişti.
Ayrıca kervanda en güzel deve seçilir ve bu deve giydirilir, süslenirdi. Bu deve “Surre Devesi” olurdu. Hatta Araplarda takıp takıştıran ve çok süslenen kadına “Surre Devesi” lakabı, yerleşmiş bir teşbihtir.
Sultanların çok önemsediği ve hiçbir masraftan kaçınmadığı bu kutlu yolculuğa dair, gönderilen hediyeler, yazılan mektuplar, Osmanlı arşivlerinde binlerce belge halinde meraklısını beklemekte.
Son bir not; 1900 yılında yapımına başlanan ve Surre kültürünün üst seviyesi olan Hicaz Demiryolu Projesi Sultan Abdülhamit’in hal edilişinden önce tamamlanabilmiş olsaydı, Hac yapan tek padişah Sultan Abdülhamit olacaktı.


Sürre Alayı


Dünyabizim

Hiç yorum yok: