ARI ÖLÜMLERİ ve SİNOP ABD RADAR ÜSSÜ
Bilindiği
üzere son yıllarda topluca arı ölümleri gerçekleşmektedir. Toplu arı
ölümleriyle ilgili bir çok sebep ortaya atıldı: Kimyasal gübreler, arı
hastalıkları, iklim değişiklikleri vs.
Evet,
bütün bu sayılanların arı ölümlerine sebep olduğu açık. Ekolojik
dengenin bozulması ile de alâkalı bu konu. Ancak bizim burada dikkat
çekeceğimiz farklı bir yön var: Toplu arı ölümlerinde kasıtlı bir müdahale var mı? Bu çok önemli, çünkü tüm bu sebepler bir silaha dönüştürülürse, zamanı gelince de bu silah kullanılır.
Ülkemizde
arıcılığın tarihi oldukça eskilere uzanır. Osmanlı zamanında da
arıcılık faaliyetlerine çok önem verilirdi. Hatta Sultan II. Abdülhamid
devrinde arılara musallat olan hastalıkların sebebi araştırıldığında,
altından ecnebiler çıktığı belgelerle sabittir.
Devletimiz
her zaman arıcılığın gelişmesini teşvik etmiştir. Ülkemizde örfi,
kültürel arıcılık bu toprakların olmazsa olmazı olmuştur. Türk milleti,
arı kovancılığı konusunda dedelerinden edindikleri tecrübeleriyle bal
üretimi yapmışlardır.
Bizim
bugün arıcılıkla ilgili söyleyeceklerimiz; ekolojik, iklimsel veya
bilinçsiz kovancılığın dışında bir konu. Arıcılık ve arı popülasyonu
sadece bal üretimiyle değil, bulunduğu bölgede tarım ve doğal ekolojiye
de en büyük faydayı sağlamaktadır. Yabancılar, tarım üretiminde arıların ne
kadar önemli olduğunun farkına varmışlardır. Özellikle arı kovanlarını
meyve bahçelerine konuşlandırırlar. Arılar, tozlaşmayı ve çiçeklerde
döllenmeyi sağladıkları gibi polen transferleriyle mikro gübreleme
görevini de yapar. Böylelikle meyve tarımı verimi kat kat artar. Tarımda
kullanılan arı popülâsyonu tamamen bilimseldir. Bunlar bilinen
şeylerdir.
Şimdi asıl anlatacağımız konuya girelim: Arılar belli frekans düzeyindeki seslerden etkilenebilmektedir. Bilim adamları, son yıllarda cep telefonu vericilerinin arı ölümlerinde etkisi olduğunu kanıtlamışlardır.
Yunusların deniz altında, belli frekanstaki seslere verdiği tepki
bilinmekte ve bu frekanslar kullanılarak Yunuslar yönlendirilmektedir.
Peki, aynı şey arılar için de söz konusu olabilir mi?
Cep
telefonları için kurulan baz istasyonları/vericiler hiç şüphesiz
arıları etkilese de bu yerel düzeyde olduğundan etki alanı daha
kısıtlıdır. İşte asıl
tehlike, daha büyük daha büyük güçte bir vericinin bu işi yapması,
üstelik kontrollü. Bunu gerçekleştirebilecek tek verici ise "büyük
radarlardır." Daha doğru ifade ile "radar üsleri." Burada büyük radar üslerinden bahsediyoruz. Meselâ 1952 ve 1992 yılları arasında Sinop’ta faaliyet gösteren ABD radar üssü ve radarı. Şimdi o yıllara kısaca bir göz atalım: O dönemin gazetelerinde şunlar yazılı; “Sinop’taki bu radar, tarımı yok etti.” Burada tarımın eskiye oranla oldukça gerilemesinden, bitmesinden söz ediyoruz. Burada işkolu değişiklikleri ve göç tarımı geriletmiştir ama biz bambaşka bir sebepten dolayı tarımın bitmesinden bahsediyoruz.
Dünyanın
her yerindeki radarların bulunduğu alanlarda/coğrafyalarda tarımın yok
olma özelliği ortak bir özellik olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’de de aynısı olmuştur. Hele o yıllarda her yer tarım alanı ve
tarım üretiminin birinci sırada olduğu düşünülürse… Yalnız bu konuda
diğer ülkelerle Türkiye arasında radarların kurulma alanları açısından
bariz bir fark ortaya çıkmıştır: Diğer coğrafyalardaki radarlar, tarımla
alakası olmayan yerlere kurulmuştur.
Peki
Sinop’ta bu radar kurulduktan sonra neden tarım üretiminde
değişiklikler olmuş ve tarım bitmiştir? 1952-1992 arası Sinop ilimizdeki
tarım raporları incelenirse ne demek istediğimiz sanırım daha iyi
anlaşılacaktır.
ABD’nin,
soğuk savaş bahanesi ile Sovyetleri izlemek için yerleştirdiği bu
radarın acaba bölgeye ne gibi etkileri olmuştur? Yazımızın girişinde
arılarla tarım arasındaki bağlantıdan söz ettik.
Yıl
1989. Sinop’ta bir Amerikalı, kırsal alanda jandarmaya gelen ihbar
üzerine yakalanır. Bu kişinin çantasından bir kaç çeşit arı türü ölüsü ve radyoya benzer bir cihazın çıktığı zapta geçirilir. Daha sonra bu Amerikalının Sinop ABD radar üssünde görevli asker olduğu anlaşılır ve birliğine teslim edilir. Birliğine teslim edilmeden sorgulanan bu asker, sorgusunda; “kelebek koleksiyonu gibi bir arı koleksiyonu yaptığını ve bunun hobisi olduğunu” söyler. Cihaz içinse şunları anlatır: “Askeri birliğimle temas kurduğum bir tür şifreli telsizdir.” O dönemin koşullarında ABD’li askerin bu anlattıklarına pek anlam verilemez ve üzerinde de durulmaz bu olayın.
Ancak bu Amerikalı asker daha sonra bir kere daha yakalanır. Bu sefer durum farklıdır. Özel
bir arazide, arıcıların kovanlarındaki arıları çalarken yakalanır.
Üstelik arı kovanlarının yakınlarına koyduğu, gizlediği bir tür
vericilerle yakalanır bu Coni. Bu sefer iş büyür soruşturma açılır. Araştırma neticesinde; bir tür deney yapıldığı meydana çıkar. Ondan sonra film kopar… Bu ABD radar üssünden gönderilen bir tür sinyal, bölgedeki
tüm arıların yok olmasına, bölgeyi terk etmesine yol açtığı, bu
çalışmaların da uzun zamandan beri icra edildiği ortaya çıkar.
O dönemde Sinop’ta bu olay söylenti şeklinde yayılır. “Arılar ölüyor, artık arıcılık yapılmaz buralarda,”
denilmeye başlanır. O dönemin istatistikleri incelendiğinde, arıcılığın
sıfır noktasına geldiği görülecektir. Dolayısıyla tarım da bundan
etkilenmiştir.
Bu olay Amerikalılarca örtbas edilir ve adı geçen askerin sınır dışı edildiğine dair rapor yazılır.
Şimdi
başka bir hususa dikkat çekelim: Deprem ile ilgili çalışmalarda, bu
radar frekanslarınca belli mhz’de yayılan sinyallerin bölgedeki arı ve
karıncaları hareketlendirdiği gözlenmiştir. Sinop’ta elde edilen bu
bilgiler, ABD bilim kuruluşlarına gönderilmiştir. Yani Sinop kırsalı
“kobay”, “deney alanı” olarak kullanılmıştır.
Arılara
yapılan müdahaleler bazı arı ile beslenen kuşlara "verici" yüklenerek
yapılmıştır. Bunun için arı kuşları ve arı şahini diye bilinen çaylak
cinsi arı ve larvalarını yiyen kuşlar kullanılmıştır. Nasıl mı?
Sinop’tan söz ediyoruz, araştırırsanız görürsünüz; arı şahinleri her yıl
Karadeniz üzerinden Marmara’ya, İstanbul Boğazı üzerinden Afrika’ya
doğru göç eder. Takriben 25-30 bin civarı bu kuş türü genelde
konaklamaz. Ancak istenilen arı popülâsyonu olan bölgeye indirilmeleri
sağlanırsa; o bölgedeki arıları, çekirge sürüsünün tarlaları sildiği
gibi silerler. Bir haftalık kuş konaklamasının bilançosu ise oldukça ağırdır.
Bu
raporlar maalesef bugüne kadar açıklanmamıştır. Karadeniz’deki
arıcılık, kuşların göç zamanlarına göre şekil almalı, önlem alınmalıdır.
Bu yurdumuzdaki tüm arıcılar için geçerlidir. Zira, arıyla beslenen, sürüler
halinde göç eden bu kuş türleri, bu gün vericilerle kontrol
edilmektedir. Arının yok olması, tarımın ve tohum bankası olan
Anadolu’yu, birilerinin planlarına alet edebilir. Asıl gaye, arıcılığın dünya çapında tekele alınmasıdır ki, bu da tohumları tek elde toplamak isteyenlerin planları ile aynıdır.
Şimdi başka bir konuya dikkat çekelim: 1992
yılında, Sinop’un Gerze açıklarında kıyı halkının daha önce görmediği
bir balık belirmişti. Beyaz bir balina. Yöre halkı buna: “Aydın” ismini
takmıştı. Beyaz Balina Aydın, Gerze
ile ismi bütünleşmişti artık. Peki Sinop’taki radar üssü ne zamana
kadar faaliyette bulundu: 1992. Peki Balina Aydın ne zaman görüldü: 25
0cak 1992. Radar üssünün, 25 0cak 1992 de Türk Milli Savunma Bakanlığına
teslimi Türk tarafınca istenmiştir ve daha sonraki günlerde tarafımıza
geçmiştir.
O
günleri anımsayanlar, tv’lerde ve gazetelerde bu şirin beyaz balinadan
sıkça söz edildiğini hatırlarlar. Daha sonra balina Aydın’ın Rus ajanı
olduğu, verici taşıdığı da yazıldı. Evet, Beyaz Balina Aydın, ajan bir balıktı.
Vericileri Türk askeri uzmanlarca sökülmüştü. Üstelik, normal bir
balina olmadığı, çavuş rütbesiyle ‘Thiska’ adıyla orduda görev yaptığı
uzmanlık alanı ise ’mayın ve patlatıcı imha etme, stratejik gemileri
korumak’ olduğu meydana çıkmıştı.
İngilizler, bu balığı istediklerini Türkiye’ye iletmişlerdi. Bunun için devreye İngiltere Prens’i Charles girmişti. Kamuoyunda “Balina Aydın’a özgürlük” sloganları ise işin kamuflesiydi. Paul McCartney Gerze’de konser vermek için hazırlık yapmıştı.
İlginç değil mi? Daha
sonra Karadeniz kıyılarına vuran bir çok yunus balığında vericilere
rastlandı. Bunlar radar üssünün sinyallerini yayan unsurlar olarak
kullanıldı.
Bugün
arıcılık, İsrail tarafından tekel altına alınmak istenmektedir. Tüm
dünyada arı ölümleri, arının tek sahibinin İsrail olmasını sağlamaya
yönelik bir organizasyon olmasından kaynaklanmaktadır. Nasıl tohumlar
İsrail’in tekeli altına sokulduysa aynı çalışma arılar için geçerli.
Çünkü tarımın can damarı arılardır. Arılar, birçok tarım ürününü
tozlaşmayla geliştirir. Arılar bu tozlaşmayı yapmazlarsa orijinal
tohumların ömrünün yeryüzünde 2 ila 5 yıl içinde tükeneceği raporlarda
yazılıdır.
Arılar üzerindeki bu operasyonlar, radar üslerindeki radarların yaydığı frekans sinyalleriyle yapılmaktadır. ABD ordusu bu frekansın patentini Mossad adına kullanmaktadır. Bu sinyaller; kuşları, arıları ve karıncaları etkilemektedir. Esrarengiz kuş ölümlerini hatırlayın.
Eski
Mısır’da arı kutsal bir varlıktı ve tüm arı kolonileri firavun’a aitti.
(Eski Mısır’da arı ile ilgili Asa Kitabı’nın (118-119-120. Sayfalarına
ve konuyla ilgili olarak Erol Derman’ın http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1262 makalesine bakabilirsiniz.)
Arı-tohum
ilişkisi hep gündemden kaçırılıyor. Birçok ülke, İsrail’in tohum
politikaları paralelinde, kararlar /kanunlar çıkıyor. Buna maalesef
ülkemizde dahil.
Sinyallerden bahsettik. Bu frekans sesi, mikro sesler bazında, milyarlarca kez ritimlendirilmiş. Şimdi sıkı durun: Bu
sesi kesen yazılım, Türk savaş uçaklarına uyarlandı. Yani gökyüzünde
uçan her Türk savaş uçağımız, bu sesleri, kendisinde olan bu yazılımla
kesmekte. İşte İsrail, bu yazılımın kullanılmasını istememektedir.
İsrail bu sinyalleri yayan yazılımı insansız
hava araçlarına dahi yüklemişti ancak bu yazılımın da kodları çözüldü
ve devre dışı bırakıldı. Şimdi bundan kuduruyorlar. Bizim yerli
ANKA’larımız hem düşmanı gözetliyor hem onların şer frekanslarını kesen
yazılıma sahip. Bu yüzden ANKA’ya düşmanlar. Bu yazılımların arılarla
ilgili bir bölümü, diğer kısımları ise savaş teknolojileri ile alâkalı,
birbirine karıştırmayın.
Türkiye’deki tüm ABD ÜSLERİNDEKİ RADARLARIN BU FREKANSLARI YAYDIĞI BİLİNİYOR. Bölgede uçan her ABD uçağı bu "şer frekansı" yaymaktadır.
İster eğitim
amaçlı, ister görev amaçlı olsun savaş uçaklarımızın hepsi bu
frekansları kesiyor. Buna insansız hava araçlarımız ANKA, ÇALDIRAN da
dahil!
Ruslar ve Çinliler bu "frekans kesicinin"
peşindeler. Zira bu teknoloji onlarda henüz yok. Kısacası ABD,
işbirlikçisi İsrail’e arı hakimiyetini frekanslarla vermeye gayret
etmektedir. Tıpkı tohum tekelini verdiği gibi.
Bal
arıları, dünyanın en dayanıklı yaratıklarındandır. İlaçla vs. ile
kolayca topyekûn yok edilemez. Ama bir frekans sinyali ve yine kuşlara
yüklenen vericiler vasıtasıyla uluslar arası gizli bir organizasyonla
başarı elde ediyorlar.
Yerel
sabotajlara da arıcılar dikkat etmeli. Yakında esrarengiz karınca
ölümleri olabilir. Sebebi bir deney! Balina Aydın’ın zuhur ettiği
1992’den beri Karadeniz’deki hamsi popülâsyonu istatistikleri
incelensin, anlayan anladı.
Kuş
ölümlerinde hep bir karga cinsi kuşlar ölmüştü. Bu kargalar, arı
şahinlerinin baş düşmanıdırlar. Arı şahinlerinin, rahatça arılara
saldırmaları için karga ve benzeri kuşlar belli dönemlerde özellikle göç
zamanlarında telef ediliyor.
Tüm dünya uyanmalı. İnsanlığın can damarı gıdayı ele geçirme operasyonu yapılıyor. Arı bunun bir parçası. Göllerimize "İsrail sazanı"
isminde balıklar kimler tarafından atıldı? Atılan bu balıklar diğer tüm
balıkları yok ediyor. Şimdi bu cins balıklar denizlere de salınıyor.
İklim değişikliği falan filan bu işin kamuflesi.
Ayrıca
yaban hayatı koruma amaçlı bazı hayvanlar doğaya salınıyor. Burada
özellikle Karadeniz bölgesinde ayıların arıcılara zarar verdiği
görülmektedir. Burada bilinçli bir adım sözkonusu. Nasıl mı? Bu ülkede domuz serbest, keçi yasak. Bilmem anlatabildim mi?
Ayrıca çobanlık yok oluyor. Çobanlık yok olursa, hayvancılık yok olur ve daha başka şeylerimiz de...
Türk Hava Kuvvetleri daima havada kalmalı. Herkes Türk Hava Kuvveleri'ne yardım etmelidir.
Allah Devletimize Milletimize zeval vermesin.
Vatandaşlarımız da uyanık olmalıdırlar. Özellikle şüpheli gördükleri yabancıları hemen güvenlik güçlerine ihbar etmelidirler.
Saygılarımla…
Oktan Keleş
Not: Bu yazıyı tüm Türkiye'deki Valiliklerin, Kaymakamlıkların, Tarım Müdürlüklerinin okuması oldukça faydalı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder