Günlük sofralarda kullanılan yemek tuzunun topaklanmaması için katılan 'Patasyum Ferrosiyanür' maddesinin fazla alındığı takdirde kansere yol açtığı belirtildi.
Günlük sofralarda kullanılan yemek tuzunun
topaklanmaması için katılan 'Patasyum Ferrosiyanür' maddesinin fazla
alındığı takdirde kansere yol açtığı belirtildi.
Yapılan
çalışmalar sonucunda sofra tuzlarının içerisinde toksik Potasyum
Ferrosiyanür zehrinin ilave edildiğini dile getiren Metalurji ve Malzeme
Mühendisi ve Malzeme ve Gıda Güvenliği Teknoloğu Ahmet Safa Macit,
Potasyum Ferrosiyanür maddesinin; gıda endüstrisinde kullanılan NaCI
içerikli her türlü tuzun topaklanmaması, kekleşmesi ve sertleşerek
kullanım dışı kalmasına mani olmak veya tuzluktan akar hale getirmek
maksadıyla kullanıldığını belirtti. Potasyum Ferrosiyanür maddesinin
1960 yıllarında geliştirilip patent alınarak baharatlarda ve sofra
tuzlarına kullanımda tüm dünyaya yayılmasının sağlandığını belirten
Macit, açıklamasına şu şekilde devam etti:
"Sadece
hayvanlar üzerinde denenmesine rağmen insanlarda denenmeden bazı gıda
tröstlerinin de desteği sağlanarak gıda katkı maddesi olarak kullanım
hakkına kavuşmuştur. En zararsız ilaçlar bile, hayvanlar üzerinde
denenmesinin ardından insanlar üzerinde de denenerek kullanıma
sunulmaktadır. Uluslararası gıda literatüründe 'E536' kod numarasıyla
bilinen Potasyum Ferrosiyanür, üst düzey toksik bir madde olması
sebebiyle Amerikan Gıda ve İlaç Ajansı (FDA) tarafından gıda
endüstrisinde kullanılması yasaklanmıştır. Konuyla alakalı link ve
bilgileri vererek Bimer'e bu feci durumla alakalı yapmış olduğumuz
şikayet Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından cevaplanmış ancak Avrupa'nın
bile bu zehiri sofra tuzlarında kullandığını, belli sınırlarda
kullanılması durumunda insanlara hiçbir zarar vermeyeceğine
hükmetmiştir. Normal bir insan günlük ortalama 6 gram civarında tuz
tüketmektedir. Tuz, tüketilmesinin ardından yarılanarak vücuttan
atılmaktadır. Tuzun içeriğine ilave edilen Potasyum Ferrosiyanür zehri
de bu sayede vücutta daima var olmaktadır. Toksisiteye devamlı
maruziyet, ilerleyen zamanlarda telafisi mümkün olmayan hastalıkları
tetiklemektedir. NaCl içerikli tuzlar, insan vücudunda hücre fizyolojisi
ve işleyişi bakımından çok önemli yer tutar. Yeterli miktarda
alınamaması durumunda hücre fizyolojisi bozulacağından ciddi
rahatsızlıklar söz konusu olmaktadır. Buna ilaveten tuz, lityum elementi
açısından çok değerli bir kaynaktır. Lityumun, vücuda kafi miktarda
alınamadığı hallerde duygu durum bozukluğu ve halüsinasyon görme gibi
rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Hayvansal ve bitkisel ürünlerden
alınan tuz, lityum ve NaCl miktarı açısından vücut ihtiyacını
karşılayamaz. Bu sebeple tansiyon hastalarının dahi belli oranlarda da
olsa her gün tuz tüketmesi lazım gelir. Doktorların tuzu bu hastalardan
uzaklaştırması akıl alacak bir şey değildir."
Macit;
dünyada bir ilki gerçekleştirerek NaCl bazlı ham tuz ve baharatları
sağlıklı, lezzetli, topaklanmayan, akışkan ve içerisinde insan sağlığına
zararlı hiçbir kimyasal bulunmayan, gıda endüstrisinde ve sofralarda
gönül rahatlığıyla tüketilebilecek bir forma getirmeyi başardıklarını
söyleyerek, "Bununla birlikte insanlarımızı bahsettiğimiz tehlikelere
karşı ikaz etmeye de çalışıyoruz ancak her sektörde olduğu gibi bu
sektörde de tröstler mevcuttur. Fırsatçılar ve tröstlerle mücadele etmek
adına elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. İnsan hayatının çok
kıymetli olduğunun farkında olmamız, bu sebeple de gıda güvenliğinin
sağlanması ve en azından insanlarımızın bilinçlendirilmesi açısından
çabalarımıza desteklerinizi rica ediyoruz" diye konuştu.
IŞIKLI: "HER KİMYASALIN TOKSİK OLDUĞU DOZ VAR"
Öte yandan konu hakkında bilgi veren Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Nursel Develi
Işıklı, kullanılan her türlü kimyasalın toksik olduğu bir dozun var
olduğunu söyledi. Tuzlarda topaklanmayı ve sertleşmeyi önlemek için
Potasyum Ferrosiyanür kullanıldığını belirten Işıklı, Türk Gıda
Kodeksi'nin ise bu maddeyi belli bir gram ölçüsünde kullandığını
söyledi. Işıklı, "Tuzlarda topaklanmayı, sertleşmeyi önlemek açısından
Potasyum Ferrosiyanür kullanıyor ama bu kimyasalın e kodu da E535 ve
E538 Sodyum Ferrosiyanür E535, E536 Potasyum Ferrosiyanür, E538 Kalsiyum
Ferrosiyanür. Bunların her üçü de tuzlarda topaklanmayı önlemek amacı
ile kullanıyorlar. Ama Türk Gıda Kodeksi'nde bunlar kullanıldığında biri
ya da üçü bir arada kullanıldığında 20 gr/milli gramdır. Evet, her
kimyasalın toksik olduğu bir doz var. Önemli olan bu dozun
belirlenmesidir. Türk Gıda Kodeksi'nde de bir düzey belirlenmiş"
şeklinde konuştu.
Herhangi bir kimyasalın
gıda maddesi olabilmesi için belirli bir süreçten geçtiğini belirten
Işıklı, teknolojik bir gerekliliğinin olduğunu ve bunun uluslararası
kurumlar tarafından yapıldığını kaydetti. Aşamalardan geçildikten sonra
kimyasalların toksikolojik boyutunun araştırıldığını belirten Işıklı,
açıklamasına şu şekilde devam etti:
"Bir
kimyasalın toksikolojik boyutunun araştırılmasında FAO/WHO kompleksi
olan JECFA başka bir uzmanlar kompleksi kimyasalların toksiklojik
boyutunu sorguluyorlar. JECFA, herhangi bir kimyasalın katkı maddesini
araştırırken ya da herhangi bir kimyasalın toksiklojik boyutunu
araştırırken, akut ya da kironiktoksit ile çalışmalarını yapıyor.
Akuttoksit ile çalması sonucunda LD50 değerini verir diyor. Bu da
kullanmış olduğu deneklerinin yüzde öldüren dozu belirliyor. LD50
kimyasal potasyum ferrosiyanür için JECFA tarafından belirlenmiş olan
değeri 6 bin 400 milli gram/kg değerinde oldukça yüksek bir LD değeri
var. Dolayısıyla çok akuttoksik göstermediğinin işareti aslında. Yine
JECFA akuttoksik değeri yaptıktan sonra kroniktoksik testlerini yapıyor.
Gerek akuttoksik gerekse kroniktoksik değerlerini yaparken, en az iki
hayvan türü üzerinde çalışıyor. Çalıştığı her hayvan türünün de dişi ve
erkeklerini deneme kapsamına alıyor. Kronik toksin değeri yaparken uzun
süreli bir kronik toksin deneyi yapıyor. En az iki yıl sürüyor. Üç
jenerasyon boyunca kullanılan denekler kronik toksine mağrur
bırakılıyorlar. Bu arada hayvanların kullanılan deneklerin fizyolojik
yapılarında ya da derilerinde herhangi bir zarar olup olmadığı
araştırılıyor. JECFA akut ve kronik toksin testlerinin yanında uzajenlik
testlerine kanserojen olup olmadığını veya peratorojik bir etki
gösterip göstermediği üzerinde de araştırma yapıyor. Bu anlamda
JECFA'nın yaptığı araştırma sonucu potasyum siyanür de kanserojen madde
olmadığı tespit edilmiş. Tüm bu testlerin sonucu JECFA herhangi bir yan
etkisi olmayan dozu belirtiyor."
Dozlar
belirlendikten sonra herhangi bir yan etki göstermeyen dozu güvenlik
faktörüne bölüp ADO değerinin olan günlük kabul edilebilir dozun
belirlendiğini dile getiren Işıklı, güvenlik faktörü dedikleri dozu
JECFA'nın hayvanlar üzerinde; hayvan insan arasında farklılık için 10
insan farklılığı içinde 10 faktörü kullandığını, 10X10 kullanılabilir
dozu 100'e bölerek günlük kullanabilir doz olarak belirlendiğini
vurguladı. Günlük kullanılabilir dozun miligram/kg olarak vücut ağırlığı
olarak belirlendiğini belirten Işıklı; "Bu kimyasal toksin derece
göstermiş olursa asla bunun gıdalarda katkı maddesi olarak
kullanılmasına izin vermiyor. Söz ettiğimiz kimyasallar kullanılabilir
belli bir dozda kullanılmasına izin verilen kimyasallar durumunda. Bu
kimyasallar 20 miligram/kg olarak limitte kullanılıyor. Bu limitin
üzerinde kullanıldığında toksik etkisi olacağını algılıyoruz. Tarım
Bakanlığının belli laboratuvarlarında tuzlardaki yani potasyum siyanür
belirleniyor. Bu da belli bir işlemlerden sonra bunlar belirleniyor.
Eğer çok aşırı tuz kullanırsa insan dozu aşabilir. Her kimyasallın
toksik olduğu doz var. Su da belli bir düzeyde zararlı olabilir" dedi.
Öte yandan her kimyasalın toksik dozu olduğunu söyleyen CÜ Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Nursel Develi
Işıklı, Tunus'ta bir kişinin 28 çiğ yumurtayı içtikten sonra ölmesi ile
ilgili olarak, ölüm nedeninin birden fazla olabileceğini, çiğ yumurtayı
da önermediklerini ifade etti. - SİVAS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder